top of page
space-2334655.jpg
  • Yazarın fotoğrafıGizem Çolakoğlu Baday ASA Dip. ISAR Cap.

Bana Birlik Bilincini Hatırlatan Kısa Öykü

Andy Weir'ın Yumurta isimli kısa öyküsü bana her zaman Birlik bilincini kavratır. Her okuduğumda içimi ısıtır, bilincimi genişletir ve herkes ile bağlantıda olduğumu hatırlatır. Bazı kavramları inancımla uyumlu olmasa da, teşbih altında, alt yazı manasında ne demek istediğini anlıyor ve takdir ediyorum. Belki sizin de içinizi ısıtır diye paylaşmak istedim.

YUMURTA

Andy Weir

Çeviren: Gizem Çolakoğlu Baday


Öldüğünde evine gitmek üzere yoldaydın.

Bir araba kazasıydı. Pek öyle büyük bir kaza değildi belki ama buna rağmen ölümcüldü. Geride karın ve iki çocuğunu bıraktın. Acısız bir ölümdü. Acil yardım çalışanları seni kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar fakat faydasızdı. Vücudun öylesine darmadağın olmuştu ki, yani böyle olması daha iyi, güven bana.

Ve işte böylece benimle tanıştın.

“Ne… Ne oldu?” diye sordun. “Neredeyim ben?”

“Sen öldün”, dedim doğrudan konuya girerek. Lafı dolandırmanın bir manası yok.

“Bir… Bir kamyon vardı ve kayıyordu…”

“Hı hı”, dedim

“Ben... Ben öldüm mü?”

“Hı hı. Ama buna üzülme. Herkes ölür” dedim.

Etrafına bakındın. Boşluk vardı. Yalnızca sen ve ben. “Burası ne?” diye sordun. “Öbür taraf mı?”

“Aşağı yukarı” dedim.

“Sen Tanrı mısın?” diye sordun.

“Hı hı” diye cevapladım. “Ben Tanrıyım”

“Çocuklarım… Karım” dedin.

“Ne olmuş onlara?”

“İyi olacaklar mı?”

“İşte tam da görmek istediğim şey,” dedim. “Daha az önce öldün ve sen aileni dert ediniyorsun. Aferin sana.”

Beni hayranlıkla seyrettin. Sana göre ben Tanrı’ya benzemiyordum. Yalnızca biraz bir adama benziyordum. Veya belki de bir kadına. Belli belirsiz bir otorite figürü, belki. Her şeye kadir olan birinden ziyade, bir ilkokul öğretmenine benziyordum.

“Merak etme” dedim. “İyi olacaklar. Çocukların seni her şeyinle mükemmel bir insan olarak hatırlayacaklar. Henüz seni küçük görecek kadar vakitleri olmamıştı. Karın ise dışından ağlarken, içten içe rahatlayacak. Dürüst olmak gerekirse, evliliğin yıkılmaya başlamıştı. Eğer biraz teselli olacaksan, karın rahatladığı için çok suçlu hissedecek.”

“Hm” dedin. “Peki şimdi ne olacak? Cennete ya da cehenneme ya da başka bir yere mi gidiyorum?”

“Hiçbiri” dedim. “Yeniden doğacaksın.”

“Aa” dedin. “Demek Hintliler haklıymış.”

“Tüm dinler kendilerine göre haklılar” dedim. “Yürü benimle.”

Beraber boşluğu arşınlarken bana ayak uydurdun. “Nereye gidiyoruz?”

“Öyle özel bir yere değil” dedim. “Sadece, konuşurken yürümek güzel.”

“Peki tüm bunların maksatı ne?” diye sordun. “Yeniden doğduğumda bomboş bir sayfa olacağım, değil mi? Bir bebek. Yani, bu hayattaki tüm deneyimlerim ve bu hayatım boyunca yaptığım hiçbir şeyin anlamı olmayacak.”

“Pek de öyle değil!” dedim. “Sen içinde, tüm geçmiş yaşamlarının bilgi birikimine ve deneyimine sahipsin. Şu anda sadece bunları hatırlamıyorsun.”

Yürümeyi bıraktım ve seni omuzlarından tuttum. “Ruhun, senin hayal edebileceğinden çok daha muhteşem, güzel ve devasa. İnsan zihni, senin varlığının yalnızca küçük bir parçasını içinde barındırabilir. Bu, tıpkı sıcak mı soğuk mu diye anlamak için bir bardak suya parmağını sokmak gibi bir şey. Kabın içine ufacık bir parçanı sokarsın, ve bu ufacık parçanı geri çıkardığında onun kazandığı tüm deneyimleri edinmiş olursun.

Son 48 yıldır bir insan formu içindeydin, yani henüz, sınırsız benliğinin geri kalanına uzanıp da onu hissedemedin. Burada yeterince uzun takılırsak, her şeyi hatırlamaya başlardın. Fakat bunu her yaşamın arasında yapmanın bir manası yok. “

“Ben peki kaç kere yeniden doğdum?”

“Oo..çok. Pek çok, pek çok kez. Ve pek çok da farklı yaşama doğdun.” Dedim. ”Bu seferkinde, milattan sonra 540 yılında Çinli bir köylü kız olarak doğacaksın.”

“Bir dakika, ne!?” diye kekeledin. “Beni zamanda geriye mi gönderiyorsun?”

“Yani, sanırım teknik olarak öyle. Zaman, senin bildiğin haliyle yalnızca senin evreninde geçerli. Benim geldiğim yerde ise işler daha farklı.”

“Geldiğin yer derken?”, diye sordun.

“Aa tabii,” diye açıkladım “Ben bir yerden geliyorum. Başka bir yerden. Ve benim gibi başkaları da var. Biliyorum, oranın nasıl bir yer olduğunu öğrenmek isteyeceksin, fakat dürüst olmak gerekirse anlamazsın.”

“Hm,” dedin biraz moralin bozularak. “E ama bir dakika! Eğer ben zaman içinde başka başka yerlerde yeniden doğmaya devam ediyorsam, öyleyse, belirli bir noktada, kendimle bile iletişime geçmiş olabilirim.”

“Kesinlikle. Zaten her zaman bu olur. Ve her bir can yalnızca kendi ömrünün bilincinde olduğu için bunun olduğundan haberi bile olmaz.”

“Peki ama tüm bunların maksadı ne?”

“Hakikaten mi?”, diye sordum. “Hakikaten mi? Bana yaşamın manası mı soracaksın? Bu biraz klişe bir soru değil mi?

“E ama yine de mantıklı bir soru” diye ısrar ettin.

Gözlerinin içine baktım. “Yaşamın manası, tüm bu evreni yaratmamın yegane sebebi, senin olgunlaşman.”

“Yani insanlığın..demek istiyorsun, değil mi? Bizlerin olgunlaşmamızı istiyorsun?”

“Hayır, sadece sen. Tüm bu evreni senin için yarattım. Her bir yaşamla, büyüyor, olgunlaşıyor ve daha da geniş ve daha büyük bir idrak haline geliyorsun.”

“Yalnızca ben? Peki ama ya diğer herkes?”

“Başka hiç kimse yok” dedim. “Bu evrende yalnızca sen ve ben varız.”

Boş boş baktın bana. “E peki ya dünyadaki onca insan…”

“Hepsi sensin. Senin farklı enkarnelerin.”

“Bir dakika..Ben herkes miyim!?”

“Şimdi anlamaya başlıyorsun” dedim tebrik etmek için sırtına vururken.

“Dünyada yaşamış tüm insanlar benim, öyle mi?

“Ya da tüm yaşayacak olanlar, evet”

“Ben Abraham Lincoln’üm, yani?”

“Ve John Wilkes Booth da sensin” diye ekledim.

“Ben Hitler’im, yani?” dedin dehşete kapılarak.

“Ve öldürdüğü milyonlar da sensin.”

“İsa da benim, öyle mi?”

“Ve onu takip etmiş herkes de sensin.”

Suskunluğa düştün.

“Ne zaman birine zulmetsen” dedim “kendine zulmediyordun. Yaptığın her bir iyiliği, kendi kendine yaptın. Herhangi bir insanın hissedebileceği tüm mutlu ve üzüntü verici anların hepsini sen hissettin, hissedeceksin.”

Uzunca bir süre düşündün.

“Neden?” diye sordun bana. “Neden bunları yapıyoruz?”

“Çünkü bir gün, benim gibi olacaksın. Çünkü bu sensin. Sen benim türümdensin. Sen benim çocuğumsun.”

“Oo”, dedin inanmayarak. “Yani benim bir Tanrı olduğumu mu kastediyorsun?”

“Hayır. Henüz değil. Sen bir fetüssün. Hala daha büyümektesin. İleride bir gün, tüm zamanlar boyunca yaşanabilecek tüm insan hayatlarını yaşamış olduktan sonra doğabilecek kadar büyümüş olacaksın.”

“Yani tüm evren,” dedin. “sadece…”

“Bir yumurta.” diye cevapladım. “Şimdi artık senin için bir sonraki hayatına devam etme vaktin geldi.”

Ve seni yeni yolculuğuna doğru gönderdim.


Commenti


bottom of page